top of page

Çocuk Yaşta Evlilikler ile İlgili Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatri Derneği Görüşü

Güncelleme tarihi: 10 Eki 2021


Son yıllarda ülkemizde çocuk yaş evlilik raporları ile ilgili Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları kliniklerine sıkça başvuruları yapılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 124. maddesi “Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple on altı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir.” hükümlerini içermektedir. Bu maddenin ilk fıkra hükmü, evlenmek için 17 yaşını doldurmuş olmayı açıkça şart koşmuştur. İkinci fıkrada ise olağan üstü evlenme yaşı düzenlemiş olmasına rağmen hâkimin takdirinde olan “olağanüstü durumlar” ile ne anlatılmak istendiği açıkça sunulmamıştır. Bu yasa maddesi kapsamında Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlarından çocukların evlenmeye mahal bir durumlarının olup olmadığı ile ilgili rapor düzenlenmesi talep edilmektedir.


Ülkemizde 18 yaş altı evlilik raporlarına sunulan kararların klinikler arasında farklılık gösterdiğini görmekteyiz. Ancak bu raporların ortak bir görüş yansıtmasının önemli olduğu kanaatindeyiz. Çocuk yaşta evlilik raporlarındaki farklılıklarla ilgili sorunu çözmek için ülkemizdeki çocuk ve ergen psikiyatri uzmanlarının fikir birliğinin yanı sıra adli tıp uzmanlarıyla da ortak bir dilin oluşturulması gereklidir.


Çocuk yaşta evlilikler hem kız çocuklar hem de erkek çocuklar için önemli bir toplumsal sorun olarak tanımlanabilir. Henüz kendi kimlik yapılanması tamamlanmamış bir gence yüklenen eş olma, cinsellik, anne ya da baba olma, ev geçindirme ya da ev yönetme sorumluluğu depresyon, uyum bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, konversif bozukluk ve intihar girişimi gibi çeşitli ruhsal sorunları beraberinde getirebilmektedir. Ayrıca evlilik ile hem kız hem de erkek çocukların iyi eğitim alma, meslek edinme, kendilerini sosyoekonomik refaha taşıma ümitleri ve hakları ellerinden alınmaktadır. Türkiye’de resmi istatistikleri yansıtan veriler ve yapılan araştırmalar, ilk evlilik yaşının giderek arttığını gösterse de resmi olmayan evlilik birlikteliğine dair rakamlar bilinmemektedir. Bu nedenle resmi evlilik istatistiklerini içeren veriler, buzdağının yalnızca görünen yüzünü yansıtmaktadır. Türkiye’de 2020 yılına ait son resmi istatistikler, tüm evlenen kadınların yaklaşık %16’sının, tüm evlenen erkeklerin ise yaklaşık %2’sinin 16-19 yaş aralığında olduğunu göstermektedir (Türkiye İstatistik Kurumu, evlenme ve boşanma istatistikleri, 2020). Diğer bir deyişle çocuk yaşta evliliklerde büyük oranda kız çocukları mağdur olmaktadır. Ancak bu evliliklerin sonuçları açısından hem kız çocuklar hem de erkek çocuklar eşit oranda olumsuz etkilenir.


Evlilik, bireylerin hayatına yeni ve önemli sorumluluklar, roller getirmekle birlikte sorunlar da sunan sosyal bir oluşumdur. Evlilik kurumunun oluşturulabilmesi için evlenecek olan kimselerin, yetişkin olgunluğuna ulaşmış olmaları beklenir. Çocukların henüz biyopsikososyal gelişimini tamamlamadan evlendirilmesi pek çok sorunu beraberinde getirmektedir. Bir yandan fiziksel açıdan evlenmenin gerektirdiği koşulları sağlayabilmek diğer yandan da evlenmenin önemini ve beraberinde getireceği birtakım sorumlulukları kavrayabilmek, karşılaşılabilecekleri güçlüklerin üstesinden gelebilmek için belirli düzeyde olguluğa ulaşmak zorunludur. On sekiz yaş altı evlilikler ile ilgili sorun sadece evlendirilecek olan çocuk ve ergenin biyopsikososyal gelişim düzeyinin, gereksinimlerinin ve gelişimsel düzeyine uygun yaşam hakkının ihlal edilmesi değildir. Aynı zamanda toplumun temelini oluşturan aile yapısının sağlıklı oluşturulmasını ve sağlıklı gelecek nesillerin yetiştirilmesini sekteye uğratması bakımından da hayati önem taşımaktadır. Çocuk yaşta evlilikler açısından risk taşıyan bireylerin aileler daha çok yoksul, kırsal ve eğitim düzeyinin düşük olduğu bölgelerde yaşamaktadır. Bu ailelerin erkek çocuklarının erken yaşta evlendirilmesiyle birlikte bu çocukların mevcut sosyo-kültürel-ekonomik kısır döngüyü kırıp daha iyi bir geleceğe sahip olma hakları ellerinden alınmaktadır.


Ergenlik dönemi bireyin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden birçok değişime uğradığı; bu değişimlerle birlikte kendisini tanımaya, toplumsal, mesleki ve cinsel kimlik gelişimini sağlamaya, olgunlaşmaya çalıştığı; dolayısıyla yetişkin hayata hazırlandığı zorlu bir dönemdir. Çocuk yaşta evlilikler ise, gelişimsel olarak buna hazır olmayan çocuğun kendini erişkin cinselliğinin içinde bulmasına neden olmaktadır. Bu da çocuğun cinsellik normlarıyla ilgili karmaşa yaşamasına ve zarar görmüş bir cinsellik algısına sahip olmasına, öte yandan cinsellik ile ilgili erken duyarlanmasına neden olmaktadır. Ergenlik döneminde çocuk bedeni yetişkin görünüm kazanmaya ve hormonal gelişim ile birlikte cinsel dürtüler artmaya başlar. Buna karşın ergenler; sosyal, bilişsel ve duygusal becerileri açısından halen çocuklara göre fazla farklılaşmamıştır. Zamanından önce yetişkin cinselliği ile tanışan ergenler, bu dürtülerini yönetmekte yetersiz kalabileceği gibi evlilik ilişkisinin kendi üzerine yükleyeceği sorumluluk ve davranışlarını yönlendirmekte de yetersiz kalabilir, bazı ergenler ise gelişim düzeyi ile ilişkili olarak bu durumu travmatik bir yaşantı olarak da algılayabilir. Sonuç olarak yetişkin görünümüne karşın çocuksu bir düşünce ve duygu yapısına sahip olmaları nedeniyle ergenlerin, çocuk yaşta evlilik eyleminin kendisinde yaratacağı zararları bilemeyeceği, evlilik kurumunun tüm boyutlarını değerlendirme yetisinin ancak yetişkinlikte kazanıldığı, ergenlerin bu yetiye sahip olmadığı, güven duyduğu, kendisini koşulsuz teslim ettiği, duygusal ve bakım açısından bağımlı olduğu kişiler tarafından yani ebeveynleri tarafından yapılan yönlendirmelere karşı koyamayacağı, tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ergenlerin verdiği evlilik kararının rızadan çok boyun eğme davranışı olduğundan söz edilebilir.


Öte yandan çocuk yaşta evlilik çoğu kez çocuk yaşta anne ya da baba olma deneyimine de neden olmaktadır. Araştırmalar, çocuk yaşta baba olmanın daha fazla sayıda çocuk sahibi olma ile doğrudan ilişkili olduğunu ayrıca düşük gelir ve eğitim düzeyine sahip olan ve ebeveynlik becerileri yeterince gelişememiş olan “çocuk ebeveynlerin” sonraki kuşaklar için de erken evlilik adına risk oluşturduğunu göstermektedir. Erken yaşta doğum ise hem anneler ve hem de doğacak bebekler için tıbbi açıdan yüksek riskli sonuçlar taşımaktadır. Ayrıca ergen annelerden doğan çocuklar bilişsel, akademik ve davranışsal sorunlara daha yatkın, çocuk istismarı ve ihmal mağduru olmaya daha yakındırlar. Çocuk yaşta ve hazır olmadan anne olmak; bu annenin “bakım veren kişinin rolü” ile ilgili bir görüşünün olmaması, erken dönemde bebeğin ihtiyaçları, bağlanma ve insan ilişkilerinin karmaşıklığı ile ilgili farkındalığının düşük olması, çocuk gelişimi hakkında bilgisinin bulunmaması ve yetersiz ebeveynlik becerileri, doğacak çocukların istismar riskini arttırmaktadır. Bir ergenin kendi kimlik gelişimi ve gelişimsel sürecinin gerektirdiği uğraşlar arasında, ergenlik döneminde “ebeveyn” olmak yer almamaktadır. Bir ergenin gelişimsel olarak hazır olmadan ebeveyn rolünü üstlenmesi, bebeğe olan duygusal yatırımını azaltacağı gibi bağlanmayı olumsuz etkileyecektir. Bir ergenin, çocuk yaşta evlilik sonucu bebek sahibi olmasının ve çocuk yaşta yetişkin rolü üstlenmesinin toplum ve devlet tarafından onanması, resmi kanallardan çocuk istismarına kapı açmaktır.


Özetle, çocuk yaşta evliliklerin çocuk, aile ve toplum üzerinde pek çok olumsuz etkisi mevcuttur. Çocuk ve ergen açısından bakıldığında; erken yaşta evlilik bir çocuk hakları ihlali, çocuk olma ihlali, çocukluğun/ergenliğin gelişimsel gereksinimlerinin ve kişisel özgürlüklerinin yok sayılması, çocuğun fiziksel olarak evliliğe ve çocuk doğurmaya hazır olmadığı halde gebeliğe ve doğuma bağlı olarak ruhsal ve fiziksel sağlığı açısından kalıcı zarar görmesi, erken ve sık gebelik, doğum sırasında anne ölüm riskinin yüksek, bebek doğum ağırlığının düşük ve bebek ölüm riskinin yüksek olması anlamına gelir. Aile açısından bakıldığında; erken yaşta evliliklerin daha sık evlilik sorununa ve boşanmaya neden olduğu, evlilik ilişkisi içerisinde ergenin ve doğacak çocuğun aile içi şiddete maruz kalma riskini yükselttiği, ebeveynlik becerilerinin gelişmemiş olması nedeniyle ergenin kendi çocuğunu istismar etme riskini de arttırdığı görülmektedir. Toplumsal açısından ise erken yaşta evliliğin doğal bir sonucu olarak eğitimini yarım bırakmak zorunda kalan, kendi kimlik oluşumunu tamamlayamadan ebeveyn olan ve ebeveynlik becerileri düşük olan annelerin yetiştirdiği yeni nesiller daha eğitimsiz olacak, kadınların entelektüel ve finansal katkısından yoksun bir toplumsal yaşam ise yoksulluk döngüsünün devamı ile sonuçlanacaktır. Sonuç olarak, temelde çocuk ve ergenin savunmasızlığı nedeniyle, direk olarak onların yaşam haklarının korunması, dolaylı olarak da aile ve toplumun sağlıklı yapılanması için çocuk yaşta evliliklerin uygun olmadığı görülmektedir.


Burada saydığımız ve eklenebilecek çok sayıda olumsuz sonuçtan dolayı gençlerin “evlenmeye engel bir ruh sağlığı sorununun olup olmadığı” ile ilgili raporlamalarda ruh sağlığından ya da rızasından bağımsız olarak 18 yaş altındaki gençlerin evlenemeyeceği şeklinde rapor düzenlenmesinin önemli olduğunu düşünmekteyiz. Evlenmeye engel bir durumun olmadığı yönünde düzenlenen raporlar, fiilen 18 yaş altındaki bir çocuğun evlenmesine yol açabilmektedir. Oysa 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 16. maddesi’nde “evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradesiyle yapılır” denmektedir. Henüz 18 yaşını doldurmamış olan, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesi ve Türk Ceza Kanunun 6. Maddesine göre “çocuk” kabul edilen, bireylerin evliliğinde kendi özgür ve tam iradesinden söz edilemez. Öte yandan uluslararası hukuk ve yasalarımızda yer alan bu maddeler, TMK’nın 124. Maddesinde yer verilen “erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez” ibaresiyle de kendi içinde çelişmektedir. Çocuk evliliklerinin önüne geçebilmek, çocuk haklarını, çocukların ruh ve beden sağlığını koruyabilmek, dahası sağlıklı bir toplum inşa edebilmek için bu çelişkinin ortadan kaldırılması gerektiği ve hukuken evlenme yaşının 18 yaş olarak belirlenmesinin şart olduğu görüşündeyiz.


Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği olarak “18 yaş altındaki bir gencin evlilik birlikteliğine ruhen ve bedenen hazır olmadığı, hâkimin evliliğe izin vermesi halinde gencin sağlık, eğitim ve danışmanlık tedbiri kapsamında değerlendirilmesinin uygun olacağı” şeklinde bir rapor düzenlenmesi gerektiğini önermekteyiz.

TÜRKİYE ÇOCUK VE GENÇ PSİKİYATRİSİ DERNEĞİ

16 EYLÜL 2021



 

Bildiriyi indirmek için:


PDF
EVLİLİK bildiri
.pdf
Download PDF • 577KB

104 görüntüleme
bottom of page